Hukukun üstünlüğü üstün olmayınca: Türkiye bir yol ayrımında

Geoffrey King/CPJ İnternet Savunma Koordinatörü

Ana Muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul’daki bir seçim ofisindeki tahtada Twitter’a erişmenin alternatif yöntemleri gösteriliyor. 25 Mart 2014. (Reuters/Murad Sezer)

Bir haftadan kısa bir süre içinde Türkiyeli seçmenler, Aralık ayında kamuya mal olan devletteki üst düzey yolsuzluk soruşturmasıyla karşılaştığı sorular yüzünden zor durumdaki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için birçokları açısından güven testi olarak görülen yerel seçimlerde oy kullanacaklar. Pek çok gözlemci Erdoğan’ın mevcut siyasi krizi atlatacağına inansa da, başbakanın artan otoriter duruşu uzun vadede siyasi ömrüne dair sorulara yol açtı.

Erdoğan yöneltilen en sert ve haklı eleştiriler basın özgürlüğüne karşı detaylı şekilde belgelenmiş saldırılarından kaynaklanıyor; bunlara gazetecilerin bilgi yaymak için kullandıkları platformlar dahil. Öyle görünüyor ki Erdoğan’ın geçen yazki Gezi parkı protestolarında “toplumların başbelası” dediği sosyal medyaya karşı özel bir nefreti var. Bu ayın başlarında Erdoğan “Bu milleti Youtube’a, Facebook’a yedirmeyiz” açıklamasında bulundu ve siteleri engellemekle tehdit etti (Bunun ertesinde Hurriyet Daily News gazetesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün böyle bir hareketin “söz konusu olmadığını” söylediğini yazdı ve Erdoğan sözünü geri aldı). Ve sonrasında, bilindiği gibi , Erdoğan Cuma günü sitenin “kökünü kazıma” sözü verdikten saatler sonra Twitter’ı engelledi ve ekledi: “uluslararası kamuoyu ne der, hiç umurumda değil.”

Gelgelelim, uluslararası kamuoyunun söyleyecek çok şeyi varmış. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki yasaktan dolayı “ciddi endişe” duyduklarını belirtti ve yasağı “Türkiye’nin yüksek demokrasi standartlarını savunma arzusuna dair kendi beyanıyla çelişkili”olarak tanımladı. Türkiye’nin katılmak istediği Avrupa Birliği tarafından yapılan açıklamada Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu AB Komiseri  Štefan Füle yasağın “ciddi endişelere yol açtığı ve Türkiye’nin Avrupa değerleri ve standartlarına dair dile getirdiği taahhüdü bakımından şüphe uyandırdığı” notunu düştü.

Ama yaklaşan seçimlerin ışığında (ki ardından Ağustos ayında Erdoğan’ın aday olma ihtimali bulunan Cumhurbaşkanlığı seçimi var) Türkiye açısından en önemli gelişmeler yurt içinde gerçekleşiyor. Erdoğan kendini diktatör olarak konumlandırdıkça Türkiye sivil toplumu  hem sivil toplumculuk hem de dünyanın geri kalanı için ders verir şekilde karşı koydu.

İlk olarak, atlatma teknolojilerinin sansürü aşmak için güçlü araçlar olabilecekleri bariz ve bu yöntemler ifade özgürlüğü için sağlam duruş sergilemeye istekli bir şirket ile birlikte daha da etkili oluyorlar. Türkiye’nin becerikli vatandaşları Twitter’a erişmek için sanal kişisel ağlar (VPN) kurdular, kullanıcıyı anonim kılan Tor programını kullandılar ve alternatif alan adı hizmeti (DNS) değiştirdiler. Protestocular sprey boyayı bile dijital çağın bir aracına dönüştürüp yüksek teknoloji adına eski teknolojiyi kullandılar. Twitter’ın teknik ve manevi desteği de bu çabaları güçlendirdi; özellikle de SMS mesajı ile tweet atılabilmesini sağlayan bir özellik dahilinde. Bu atlatma yöntemleri sayesinde, Ars Technica verilerine göre yasağın ardından Türkiye’de Twitter kullanımı %138 arttı.

Sansürü atlatma araç ve teknikleri sansürü hafifletmeye yarasa da, neticede basın özgürlüğüne sahip çıkmanın en iyi yolu ifadeyi serbest kılan devlet politikalarıdır. Ve en sofistike istihbarat ve sansür rejimleri bile tüm fikirleri bastıramasa dahi, kararlı bir devlet basın özgürlüğüne düşman şartları oluşturabilir; buna bilgi dolaşımını derinden etkileyecek teknik yöntemler dahildir.

Mesela, Cumhurbaşkanı Gül bile Twitter yasağını atlatıp tepkisini tweet atarak ifade ettikten sonra dahi, Türkiye İnternet servis sağlayıcıları (ISP) Twitter’ın IP adreslerini engellemeye başladılar. Bu, devletin daha önce kullandığı DNS oynamalarına kıyasla üstünden gelmesi daha zor bir önlem. Türkiyeliler hala Twitter’a erişmenin yollarını buluyorlar fakat MIT Technology Review tarafından bildirildiğine göre, Türkçe atılan tweet’lerde düşüş var.

Twitter yasağı özellikle de Türkiye’nin zaten gaddarca olan 5651 numaralı İnternet Kanunu daha da ağırlaştıran maddelere geçen ay onay imzasını attığı için sert şekilde eleştirilen Cumhurbaşkanı Gül bakımından ironik. Erdoğan ve AKP, CPJ’in sert şekilde karşı çıktığı radikal düzeyde baskıcı önlemleri meclisten geçirerek URL bazlı engelleme, zorunlu veri saklama, Türkiyeli İnternet kullanıcılarını devlet onayına tabi bir ticari birlik kurmaya zorlamak ve uluslararası hukuk prensiplerinin dışında cezalar getirmek gibi önlemleri yasalaştırdı.

CPJ ve diğer insan hakları örgütlerinin talep ettiği gibi yasayı veto etmek yerine Gül, 5651 numaralı Kanunun açıkça hukuksuz hükümlerine yönelik ileriye dönük ılımlı maddeler eklenmesini destekledi (Gül’ün bu konuda çok seçeneği olmayabilir: The Worlpost‘un haberine göre Gül’e yakın bir kaynak Türkiye kanunlarına göre 5651 numaralı kanunun maddelerinin ancak bir kere veto edilebileceğini açıkladı ve paketi veto edip değişmeden önüne tekrar gelmesindense Gül’ün ek olarak daha özgürlükçü maddeler eklenmesini tercih ettiğini söyledi). Mevcut maddelere eklenen bu maddeler saklanan verilere erişmek için mahkeme kararı gerekliliğinin yanı sıra engelleme emirlerinin mahkemelerce incelenmesine dair; ayrıca erişimin engellenip engellenmeyeceğine karar verecek özel mahkemeler kurulmasını öngörüyor.

Bu yeni hükümlerin etkisi muhtemelen ifade özgürlüğü bakımından korkunç olan bu kanuna ancak bir parça meşruluk katmak olur. Türkiye’nin telekomünikasyon otoritesi TİB, CPJ’in kanuna dair kendilerine yönelttiği bir dizi detaylı soruya cevap vermedi. İstanbul’da yaşayan teknoloji gazetecisi Deniz Ergürel CPJ’in sorularına e-posta yoluyla verdiği cevaplarda şöyle dedi: “Türkiye’deki hukuki sorunların çoğu kanunların yazılış yönteminden değil, yetkililerin onları uygulama biçiminden kaynaklanır. Seçimler yüzünden oluşan bu gergin atmosfere baktığımda bu yasaların bir noktada basın özgürlüğüne karşı kullanılabileceğinden endişeliyim.”

Twitter yasağı bu tip yaratıcı uygulamalar için temel bir örnek gibi gözüküyor: bu hareketin 5651 numaralı kanunun en kötü maddelerinde bile dayanağı olmadığında uzmanlar hemfikir. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden hukuk profesörü Yaman Akdeniz’in The Washington Post‘a verdiği demece göre: “Twitter.com İnternet sitesinin Türkiye’den mevcut engellenmesini haklı kılan bir yasal önlem yok. TİB  kendisine idari engelleme emri veren belli yetkileri tanıyan 5651 numaralı kanunun kapsamı dışında, tek taraflı olarak hareket etti.”

Twitter yasağının arkasında olduğunu kesin olarak ifade etmek için Erdoğan Türkiye’nin bir “muz cumhuriyeti olmadığını” ısrarla ifade etti. Bu doğru ancak Türkiye’nin reform projeleriyle kazanmakta olduğu uluslararası itibar Türkiye’nin son yıllarda edinmeye çalıştığı yumuşak gücün önemli bir parçası. Basın özgürlüğüne saldırılar Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve Uluslar arası etkisini zayıflatıyor.

Türkiye seçimlere giderken dünya izliyor, konuşuyor ve tweet atıyor olacak. Bu gerçekten kaçış yok. Tarihin gerçeklerinden de kaçış yok. Mısır İnternet’i kararttığında Erdoğan uygun şekilde şu yorumu yapmıştı: “Hiçbir hükumet insanlarının arzusu olmadan ayakta kalamaz… Her birimiz ölecek ve geride bıraktıklarımızdan dolayı sorgulanacağız.”

İşte bu retweet etmeye değer.

San Francisco’da yaşayan CPJ İnternet Savunma Koordinatörü Geoffrey King dünya çapında gazetecilerin dijital haklarını korumak için çalışıyor. Anayasa hukuku okumuş olan King ayrıca Berkeley Üniversitesi’nde dijital mahremiyet hukuku ve medya ile toplumsal değişimin kesişimi derslerini okutuyor. Onu Twitter’da @CPJInternet adresinden izleyebilirsiniz. Açık GPC şifre anahtarına buradan erişilebilir.