Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Krizi

İnternet Sansürü Yeni Taktikler Doğuruyor

Danny O’Brien

Deniz Özgürel ve Medya Derneği’nden çalışma arkadaşları Haziran 2011’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yapacakları görüşmeye hazırlanırken, Türkiye’de internet sansürünün ne kadar mantık dışı bir hal aldığını kanıtlayacak korkunç bir örnek arayışındaydı. Çok fazla aramaları gerekmedi. Google’ın sahibi olduğu YouTube’un tamamen erişime kapatılması için uğraşan Türkiye’nin internet servis sağlayıcıları tüm Google hizmetlerini bloke edecek bir sistem oluşturmuşlardı – Cumhurbaşkanı’nın ikamet ettiği Çankaya Köşkü’ne nasıl gidebileceklerini tarif edebilecek harita uygulaması da engellenmişti.

Twitter’da bir milyon 800 bin takipçisiyle sıkı bir internet kullanıcısı olan Gül mesajı aldı ve kısa süre sonra Google’a erişim yasağı kalktı. Ama YouTube birkaç saldırgan video yüzünden Türkiye’de 2007’den bu yana, iki kez tamamen kapatıldı. Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü aşağıladığı düşünülen YouTube videoları halk arasında infial yarattı ve tüm sitenin kapatılmasıyla sonuçlanan davalara sebep oldu. Saldırının en yoğun olduğu zamanda geçen bir internet yasası Türkiye’nin ad hoc filtreleme sistemine düzenleme getirmiş oldu ve websitelerinin bir bütün olarak ISP düzeyinde enellenmesiyle sonuçlandı. Metacafe, Myspace, Livestream gibi diğer uluslararası siteler de bu yasakların hedefi oldu.

Türkiye’deki internet sansürüne karşı uluslararası ilgi bunlardan, hükümetin en kapsamlı darbelerinden dolayı gösterildi. Fakat sansürün bu en bariz örnekleri, aralarında muhalif ve Kürt basınının da bulunduğu yerel haber kaynağı sitelerin sansürleniyor olduğu gerçeğini gizledi. Bu sansür giderek artıyordu ve çok daha tehlikeli idi. Yerel uzmanlara göre bu filtreleme ülkenin kapsamlı internet sansür düzenlemeleri bakımından bile hukukdışı ve uluslararası basın özgürlüğü standartlarına aykırı. Birçok teknoloji meraklısı Türkiyeli kullanıcı yasaklı popüler haber ve sosyal sitelerine ulaşmak için filtreyi nasıl aşacaklarını öğrenmiş durumda, ama yerel gazeteciliğin görüş alanlarından etkin bir biçimde yok edildiğinin farkına bile varmamış olabilirler.

Türkiye’de web sitesinin filtrelenmesi Mayıs 2007’de yürürlüğe giren ve nelerin online filtrelemeye tabi olacağını belirleyen 5651 No’lu kanunla düzenleniyor. Sekiz “katalog suç” sansürlenecek siteleri belirliyor: çocuk pornosu, müstehcenlik, intihar, kumar, uyuşturucu, fahişelik, tehlikeli maddeler ve Atatürk’e hakaret ettiği düşünülen şeyler. Hem hükümetin internet düzenleyicisi olan Telekomünikasyon Daire Başkanlığı, hem de özel kişiler bu tür suçların işlendiğine dair “makul şüphe” varsa, sitelerin kapatılması ya da erişiminin engellenmesi için şikayette bulunabilir.

İki yıl içinde 5651 No’lu Kanun uyarınca 2,600’ün üzerinde siteye erişim engellendi. Son resmi rakamlara göre bunların yüzde sekseni doğrudan Telekomünikasyon Daire Başkanlığí’nın emriyle engellendi. Bunun anlamı herhangi bir kamusal veya yargısal denetimin olmadığıdır. Hükümet, Mayıs 2009’dan beri yeni istatistik yayınlamıyor ama The Washington Post 2011 sonunda yasaklı site sayısının yaklaşık 8,000 olduğu tahmininde bulundu.

Anlaşılan bu yasakların hepsi kanuni değil. 5651. No’lu kanun yürürlüğe girdiğinden beri Özgür Gündem ve Keditör gibi Kürt meselesiy-le ilgili haber yapan sitelere Türkiye’den erişim engellenmiş durumda. Bu sitelerin arkasındaki kişiler hakkında “yasadışı örgüt propagandası yapmak” ve “silahlı eyleme teşvik etmek” gibi suçlardan davalar açılıyor. Ama 5651 No’lu Kanunda bu tür suçların internet yasaklı olmasını gerektiren bir kanun maddesi yok. Türkiye hükümetinin bu kurumların faaliyetlerini yasaklı siyasi hareketleri destekledikleri gerekçesiyle kısıtlamak için birçok aracı var ancak websitelerine erişimi engellemek için ISP’lerinin yasaklanması bunlardan biri değil.

Ne var ki bu gerçek, mahkemelerin Atatürk videoları için gösterdikleri kararlılıkla eşdeğer bir hırsla haber medyasını yasaklamalarını engellemiyor. Ekim 2011’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, hükümetin dediğine göre yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) bağlı Fırat Haber Ajansı’nın web sitesini yasakladı. Bunun ardından yetkililerle ajans arasında aylarca süren bir kedi fare oyunu başladı. Ajans, mahkemelerin yasaklama emrini alt etmek için web sitesinin adresini sürekli değiştirdi; firatnews.com’dan firatnews.nu’ya, firatnews.eu’ya ve sonra firatnews.ws. Son versiyon ise internet kanununun yasaklar listesine uygun ama ajansın haber tarzına pek de uymayan “pornografik içerik” yüzünden kapatıldı. Diğer yasaklama girişimleri için ajansa herhangi bir gerekçe sunulmadı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Yaman Akdeniz “Bu yasaklama emirlerinin 5651 No’lu kanuna göre herhangi bir hukuki temeli yok” diyor. Yetkililer her zaman yaptıkları gibi terörle mücadele yasalarını Kürt politikalarına yakın duran ya da diğer haber sitelerinin çalışanlarını hapse atmak ve taciz etmek için kullanıyor. Akdeniz bir noktaya dikkat çekiyor: “Ancak terörle mücadele yasalarında erişim engellemeyle ilgili hükümler yok ve terör propagandası yapmakla ilgili suçlar da 5651 No’lu kanun kapsamında değil.”

Bu görece küçük ve tartışmalı sitelerin ortadan kaybolması çok fazla dikkat çekmedi ama bu Türkiye’deki tüketicilerin ülkenin internet kısıtlamalarından hoşnut olduğu anlamına gelmiyor. Medya Derneği’nden Ergürel “Biz teknolojik olarak sofistike bir toplumuz” dedi. Başında olduğu basın özgürlüğü kurumu Türkiye hükümetini internet üzerindeki baskıyı hafifletmeye ikna etmek için ekonomik argümanlara odaklanıyor: “Altmış beş milyon Türk’ün cep telefonu var, 35 milyonumuz Facebook kullanıcısı; Türkiye’de internet kullanıcılarının yüzde onaltısı Twitter’da. Eskiden olduğu gibi birşeyleri gizlemek artık mümkün değil.”

Gerçekten de YouTube yasağı bir nesil Türk’e hükümet sansürünü proxyler veya başka yöntemlerle nasıl aşacağını öğretti. YouTube üç yıl boyunca yasaklı olmuş olabilir ama Türkiye’deki en popüler 10 sitenin içinde olmaya devam etti. Küresel internet kültürü üzerine birçok yazısı olan sosyolog Zeynep Tüfekçi “İnsanların birşeye erişim konusunda sorun yaşadığından bahsettiğini pek duymadım” diyor. Manşetlere konu olan sansür, Türkiye’nin yurtdışındaki imajına da zarar verdi. Tüfekçi “Dünyayla ticaret yapan biri için bu çok utanç verici bir durum” diyerek, “hükümetin bazen yasakları kaldırmaya niyetlenmesinin sebebinin de bu” olduğunu ifade etti.

Bu istenmeyen ilgi yetkililerin şimdilerde sürdürdüğü daha ustaca kontrol yöntemlerini kullanmaya da teşvik ediyor. Büyük protestolara rağmen hükümet Kasım 2011’de internet hizmet sağlayıcılarına devlet destekli sansür programını tüm müşterilerine uygulamaları zorunluluğu getirdi. Bu filtre programı 5651 No’lu kanunda belirtilen kısıtlı korumalardan bile yoksun; mesela bir “katalog suçlar” listesi bile yok. Onun yerine ne var: hükümet herhangi bir hakimin önüne gelmeden tek tek URL’leri filtreye ekleyebilir. Sansür programını şimdilik isteyen kullanıyor; yönetim ilk baştaki herkes için zorunlu kılma planından geri adım attı. Ama şu anki haliyle bile düzenlemeler web sitelerini daha gizli ve daha hedefe odaklı bir biçimde sansürlemek isteyen bir hükümetin varlığını ortaya koyuyor.

Akdeniz gibi gözlemciler böylesi bir URL temelli yasaklamanın ileride ISP düzeyinde ulusal çapta bir bloklamaya gidebileceğinden endişeleniyorlar. Bu yaklaşımı benimseyen yetkililer örneğin Facebook’a erişim mümkünken tek bir Facebook sayfasını engelleyebilir. Türkiye’nin internet sansür uygulaması kullanıcıların çoğunluğu için bir süre sonra bir engel veya sıkıntı olmaktan çıkacak ama yerel düzeyde sevilmeyen siteleri ya da azınlık haberlerini susturmak için hala etkin bir araç olmaya devam edecek. “URL temelli engellemeyle ne tür içeriğin hükümet sansürüne uğradığını bilemeyeceğiz bile” diyen Akdeniz, şöyle devam etti: “Sistem şeffaf olmayacak ve kararlara itiraz etmek neredeyse imkansız olacak.”

Yıllar içinde Türkiye’nin aleni ve kapsamlı internet sansürü hem ülkede hem de yurt dışında infiale sebep oldu. Ama yetkililer vurguyu başka yere kaydırıyor; tehlike hükümetin kaba vuruşlarında değil ince dokunuşlarında yatıyor.

Danny O’Brien, Committee to Protect Journalists (Gazetecileri Koruma Komitesi) internet özgürlüğü koordinatörü olarak çalışıyor.

(Fotoğraf: Reuters)

5. Bölüme git >>
<< İçindekiler listesine git