Türkiye liderleriyle irtibat

Joel Simon /CPJ İdari Müdürü

Geçen ay, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nden (IPI) bir delegasyon aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da bulunduğu Türkiyeli üst düzey devlet yetkilileriyle bir araya geldi.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun yerli ve uluslararası medyanın Türkiye’yi adaletsiz ve partizanca haberleştirdiği şeklindeki kanaatleriyle ifade ettikleri memnuniyetsizlikleri dolayısıyla görüşmeler tartışmalı geçti. Ama gelişme de kaydettik; Türkiye hükumetinden tehdit altındaki gazetecileri koruma, kanunlarda ifade özgürlüğü ile uyumlu reform ve Türkiye’de halen mesleki faaliyetlerinden dolayı hapiste olan yedi gazetecinin durumunu bağımsızca yeniden gözden geçirme olanağı gibi taahhütler aldık.

Bu görüşmeleri takiben, geçen hafta görüştüğümüz yetkililere detaylı mektuplar yazdık. Bu mektuplar konuşmaları özetliyor, belli taahhütleri vurguluyor ve üst düzey yetkililere basın özgürlüğünü korumak için ek adımlar atmaları çağrısında bulunuyor. Davutoğlu ve Bozdağ’a yazılan mektupları buradan okuyabilirsiniz.

Görüşmelerde dile getirdiğimiz endişelerden biri Türkiye’nin gazeteci hapsetme siciliydi. Bozdağ, halen hapisteki yedi gazetecinin ciddi suçlardan dolayı yargılanmakta veya mahkum olduğu noktasına işaret etti. Biz de gazetecilerin kanunların üzerinde olmadıklarını ama 2012 yılında basına karşı operasyonlar zirve yapmışken hapiste ve şimdi serbest bırakılmış olan 50’den çok gazetecinin çoğunluğunun da benzer ciddi suçlamalarla karşılaşmış olduklarını belirttik.

Bizim işaret etmek istediğimiz nokta, Türkiye’de hapsedilen gazetecilerin kanunen hakları olan adil yargılanmadan mahrum bırakılmaları. Bu yüzden Adalet Bakanı’nın yasal dokümanları bağımsızca incelememize açmasının eleştirilerimize yapıcı bir cevap olduğuna inanıyoruz.

Bunun aksine, Erdoğan’ın tepkisine değineceğim; 2 Kasım günü yaptığı bir konuşmada CPJ ve IPI’ı kamuoyu önünde eleştirerek adil yargılanmayı güvence altına alma çabalarımızı “batı medyasında Türkiye’ye karşı yalan haberlerle örülmüş bir psikolojik savaş” planının parçası olarak tanımladı.

Cumhurbaşkanının bu çeşit sert tepkileri ortamı sakinleştirmektense germeye yarıyor. Belki de amaç budur ama Türkiyeli ve başka ülkelerden gazeteciler kendilerini üst düzey yetkililerle düşmanca bir çarpışmaya hapsolmuş hissediyorlar. Bu çatışma düzeyi bağımsız gazetecilik faaliyeti veya Türkiye demokrasisi için faydalı değil. Bu yüzden cumhurbaşkanına yazdığımız mektupta ona kamuoyuna basın özgürlüğü yanlısı bir açıklama yapması teşvikinde bulunuyoruz; görüşmemiz sırasında bunu yapmayı açıkça reddetti.

Erdoğan’a mektubumuz alışık olmadık derece dobra fakat saygısızlık etme amacımız yok. Aslında, cumhurbaşkanının delegasyonumuzla konuşurken gösterdiği açık yürekliliği ve doğrudan yaklaşımını memnuniyetle karşılıyoruz çünkü medya üzerine görüşlerini derinlemesine ve nüanslı şekilde anladık. Cumhurbaşkanı görüşmemizde bize yapıcı eleştiriyi memnuniyetle karşıladığını ve değer verdiğini söylemişti. Mektubumuz da bu niyetle sunuldu.